Hileli gıda ifşa listesi: Kim haklı?

0
3027
Ali Osman Mola
Ali Osman Mola / [email protected]

Hileli gıda üreten ve satan firmaların ifşa edilmesi süreci, kamuoyunun yoğun istek ve baskıları sonucu 2012’de başladı.

(Demek ki halk yeterince ister ve istediğini belli ederse oluyor.)

Gıda ürünlerinde taklit ve tağşiş yaptığı veya gıda ürünlerine ilaç etken maddesi ilave ettiği tespit edilen firmaların adları ile hileli gıdalarının ve yaptıkları hilelerin yazılı olduğu son ifşa listesi 14 Ocak’ta açıklandı. Listede 229 firmaya ait 386 parti ürün yer alıyor. Dokuz yılda 1443 firmaya ait 3202 parti ürün hileli bulunarak ifşa edilmiş.

İfşa uygulamasının doğru olduğu konusunda herkes hemfikir fakat bu uygulamanın pek de caydırıcı olmadığı konusunda da hemfikir.

Ne olmuş yani!..

Kendini aklamak için türlü yollara başvurmak, çeşitli tuhaf mazeretler ileri sürmek hastalığı bizim toplumumuzda “kronik” hâle gelmiş durumda… O kadar ki başkaları söylediğinde inanmayacakları yollar ve mazeretler ile kendilerini savunmaya çalışanlar bile var. Bunlar tutmazsa işin sonu “Ne olmuş yani!..” pişkinliğine kadar varıyor.

İşte ben, buna katlanamıyorum.

Bilimsel ve delile dayalı itirazlarında ise firmaları desteklemek görevimiz.

Örneklerle anlatayım. Örneklerimin firma ve marka adlarını hatta listede yer alma yıllarını yazmayacağım ki konunun esası sulanmasın, fiil yerine fail öne çıkmasın.

İlk örneğim Türkiye’nin dört bir yanında 100’den fazla şubesi olan bir gıda zincirinin savunması:

“Bugüne kadar defalarca karşılaştığımız marka değerimizi ve siz değerli müşterilerimizin güvenini sarsmaya ve kırmaya yönelik yıpratıcı haber ve paylaşımlara bir yenisinin eklenmesinden kaynaklı konuya açıklık getirmek adına cevabımızdır:

Türk Gıda Kodeksine uygun ürün üretmek, siz değerli müşterilerimizin karşısına çıkmak için ön yasal şarttır. İlgili paylaşımlara konu olan zeytinyağı ürünümüzün saflık ve kalite kriterleri analizleri de sürekli olarak şirket politikamız doğrultusunda bağımsız laboratuvarlarca, yasa ve yönetmelikler gereği de Tarım ve Orman Bakanlığınca tüm şubelerimizden habersiz olarak test edilmektedir. Yapılan testlerde zeytinyağlarımızın UYGUN ve SAF zeytinyağı olduğu teyit edilmiş olup fakat Tic. Ltd. Şti.firmasından bir bölgede fason olarak alınan natürel sızma zeytinyağı ürününde Bakanlık tarafından yapılan analizlerde UYGUN olmadığı ortaya çıkmış ve bu sebeple muhasebe kayıtlarımızla da ispat edebileceğimiz üzere bir kez alım yapılan firma ile tüm ilişkimiz kesilmiş ve bir daha asla alım yapılmamıştır. Ayrıca ilgili parti numaralı ürünlerin tamamı şubelerimizden ivedilikle geri çekilmiştir.

Bu vesile ile siz değerli müşterilerimizden özer diler ve her zaman GÜVENLİ ve KALİTELİ gıda sunmamızın yaşamsal kararlılığımız ve sorumluluğumuz olduğunu tekrar eder, saygılar sunarız.”

Sorular şunlar:

Madem bağımsız laboratuvarlara da analiz yaptırıyorsunuz ifşa listesine giren zeytinyağı partisinin analizini niye yaptırmadınız?

Bakanlığın analizine kadar geçen sürede ifşa listesine giren zeytinyağını sattınız ve/veya ikramlarınızda kullandınız mı? Sattınız ve/veya kullandınızsa müşterileriniz nezdinde bunun telafisi mümkün mü?

Bakanlık, -bütün gıda ürünlerini sürekli olarak analiz etmesi mümkün olmadığına göre- ifşa listesine giren zeytinyağını analiz etmeseydi satmaya ve/veya kullanmaya devam edecek miydiniz?

Bence böyle gereksiz bir savunma yapmak yerine, mazeret kısmına, “Hassasiyetimizi biliyorsunuz ama bu defa atlamışız. Bir daha olmayacak. Özür dileriz.” deselerdi, müşterilerinin karşısına daha tatminkâr, inandırıcı bir mazeretle çıkmış olurlardı. O zaman ben de cevapları onları sıkıntıya sokacak bu soruları sormazdım.

Bu firmayı örnek olarak kullanmamın önemli bir sebebi de açıklamalarının ilk paragrafı:

“Bugüne kadar defalarca karşılaştığımız marka değerimizi ve siz değerli müşterilerimizin güvenini sarsmaya ve kırmaya yönelik yıpratıcı haber ve paylaşımlara bir yenisinin eklenmesinden kaynaklı konuya açıklık getirmek adına cevabımızdır:”

Daha önce kim sizin marka değerinizi ve müşterilerinizin güvenini sarsmaya ve kırmaya yönelik yıpratıcı haber ve paylaşımlarda bulundu bilmem ama siz hatanızı “özrü kabahatinden büyük” cümlelerle kapatmaya çalışırsanız daha çoook açıklama yayınlarsınız.

İkinci örneğim sattığı sucukların içinde sakatat tespit edilen bir firma. İşletme sahibi firmasını (kendisini) savunuyor. Buyurun:

“Bu liste, İstanbul’da bazı firmaların etlerinde domuz ürünü bulunduğu ihbarı üzerine yapılan denetlemeler sonucunda oluşturulmuştur ancak bu denetlemelerde kurunun yanında yaş da yanmıştır. Bizimle ilgili olarak da sucuk içinde sakatat tespit edildiği belirtilmiştir. Ben de bu bilgi üzerine, kendi ürünüme güvendiğim için kendi testlerimi yaptırdım. Ürünlerimde hiçbir zararlı madde çıkmadı, yalnızca dalak dokusu tespit edildi. Doku dediğimiz gözle görülemeyen parçalardır. Dalağın kendisi de değildir. Bu da tezgâh ya da bıçak yoluyla ürünlerimize bulaşmış olabilir. Kaldı ki ne sakatat ne de dalak dokusu insan sağlığına zararlı değildir. Bu liste hususunda vatandaşlarımız doğru bilgilenmelidir. Liste, yoktan yere ticari itibarımıza zarar vermiştir.”

Her cümlesi diğerlerinden tuhaf. “Firmasını mı savunuyor, itirafta mı bulunuyor?” diye sorsalar “İtiraf.” derim.

Listenin, bazı firmaların etlerinde domuz ürünü bulunduğu ihbarı üzerine yapılan denetlemeler sonucunda oluşturulmasıyla sizin sucuklarınızda sakatat tespit edilmesi arasında nasıl bir ilişki var? Aynı sebeple denetlenen diğer firmaların sucuklarında niye sakatat (veya sakatat dokusu) tespit edilmedi de sizin sucuklarınızda tespit edildi?

Ayrıca firma sahibi, sucuklarında “dalak dokusu” tespit edildiği kabul ediyor. Gözle görülse de görülmese de dalağın kendisi olsa da olmasa da var. Niye var? Tezgâhı ve bıçağı iyi temizlemek veya etle sakatatın tezgâh ve bıçaklarını ayırmak gibi basit tedbirlerle ifşa listesinde yer almamak yerine diyor ki: “… tezgâh ya da bıçak yoluyla ürünlerimize bulaşmış olabilir. Kaldı ki ne sakatat ne de dalak dokusu insan sağlığına zararlı değildir.” Bu nasıl akla zarar bir savunmadır kardeşim!.. Sanki dalak dokusu insan sağlığına zararlı değil de dalak zararlı! Demek doğrudan dalak katsaydınız, “Dalak insan sağlığına zararlı değildir.” diyerek kendinizi savunacaktınız.

Firma sahibinin “Doku” ile ilgili söylediklerine aşağıda değineceğim çünkü “doku analizi”, et ürünlerinden ifşa listesine giren firmaların başvurdukları ortak itiraz noktası.

Üçüncü örneğim, ifşa listesine “Et tesislerinde üretilen kıymada ‘kıkırdak ve sakatat’ dokuya rastlandığı” suçlamasıyla giren bir alışveriş firması. Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümünden konu ile ilgili bir mütalaa istemişler ve savunmalarını bu mütalaaya dayandırmışlar:

“Ette kıkırdak ve sakatat tespiti için yapılan ve histolojik analiz denilen iki analiz türü, uluslararası akredite olmuş bilimsel yöntemler değildir. Bu nedenle sağlıklı ve doğru sonuçlara ulaşılamaz. Histolojik analiz yöntem ile yapılan analiz sonucu kıkırdak doku ile fazla kollajen (sinir) içeren dokuların karışması mümkündür. tüm bunların yerine sayısal değerleri ortaya çıkaran ve kesin sonuç veren hidroksiprolin ölçümü yapılmalıdır. (…) Et Ürünleri Tebliği’nda kollajen/et protein oranının en yüksek yüzde 15 olabileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda et ve et ürünlerinde deri, sakatat ve kıkırdak dokunun varlığının tespitinde doğru ve kesin şüpheye yer bırakmayacak şekilde yapılması gereken analizin “Hidroksiprolin Tayini” ile mümkün olduğu, histolojik analizler sonucunda örneklerin sadece ‘var-yok’ testine tabi tutulmasının yeterli olamayacağı ve ‘var-yok’ testiyle et ve et ürünlerinde ‘deri, sakatat var’ sonucuna varılamayacağı ifade edilmiştir.”

Gıda Mühendisliği Bölümünün analiz yöntemi konusundaki görüşleri hakkında bir görüşüm yok çünkü bilgi seviyemi aşan teknik bir konu. Bakanlığın vazgeçmediği analiz yöntemine karşı, onların görüşü. Oturup tartışsınlar, televizyonlara çıkıp tartışsınlar vs. Ben ise bu ülkenin bir vatandaşı olarak “histolojik analiz” yönteminin uluslararası akredite olmuş yöntemlerden olup olmadığını önemsemiyorum çünkü bütün gıda ürünlerinde devletlerin kabul ölçütlerinin farklı olduğunu/olabileceğini biliyorum. Bu konuda yüzlerce farklı mevzuat ve uygulama örneği vermek mümkün.

 Ayrıca Et Ürünleri Tebliği’ndeki kollajen/et protein oranının bu konuyla ilgisi yok. Şöyle ki: Tebliğ ile müsaade edilen orandan hareketle başta hazır kıymalar olmak üzere perakende satış ve toplu tüketim için üretilen kıymaların -neredeyse- tamamının kollajen doku içerdiğini söylemek için laboratuvar analizine ihtiyaç yok. Dolayısıyla kıyma üreten çok sayıda firmanın ifşa listesinde yer alması gerekirdi. Yer almadığına göre sorun analiz yönteminde değil diye değerlendiriyorum.

“Ayrıca, yapılan analizin sonuçlarını bilimsel açıdan sorgulamak için hayati önemde olan ‘şahit numune’ alınması zorunlu iken bu numune alınmadan analiz yapıldığı hususu da itiraz dilekçesinde vurgulanmıştır.”

Firma, bu gerekçelerle İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğüne itiraz etmiş, itiraz reddedilmiş. Bunun üzerine Sulh Ceza Hâkimliği’ne dava açmış. Davanın üzerinden yıllar geçmiş ve sonucu ile ilgili bir bilgim yok fakat Bakanlık “doku analizi” yöntemini kullanmaya devam ettiğine göre firmanın davayı kaybettiğine hükmediyorum. Şahit numune alınmaması iddiası ise elbette davayı kazanmalarını sağlar yani davayı kazandılarsa bile bu sebeple kazanmışlardır.

“Bunlarla birlikte hakkımızda tutulan tutanak ve tespit hükmü ‘Kıkırdak ve sakatat dokuya rastlanmıştır.’ şeklinde olmasına karşın, Bakanlıkça yayınlanan listede, listeye girme nedeni olarak ‘deri dokusu tespiti’nin gösterilmesi dikkat çekicidir. Tarafımıza tebliğ edilen bulgu ile kamuoyuna yansıtılan bulgu arasında bir tutarsızlık olduğu gerçeği görülmektedir. Bu da yapılan analiz ve yürütülen sürecin sağlığı ve güvenilirliği hakkında kaygı uyandırmaktadır.”

Firma bu itirazında “Bakanlığın güvenilirliğinin sorgulanması” bakımından haklı ancak itiraz, konumuzun esasıyla ilgili değil. Hukuki bir sonucu olacağını düşünüyorlarsa bu farklılığı da yargıya götürmeleri gerekirdi.

İkinci örneğim ifşa listesine “Tam Yağlı Keçi Peyniri’ne İnek Sütü katma” suçlamasıyla giren bir firma.

Firma sahibi, “analiz yönteminin yanlış olduğunu”, “bulaşma” değil “miktar” tespiti yapılması gerektiğini, bununla da yetinmeyip yüz yüze görüştüğü Bakanlık yetkililerinin hepsinin kendisini “haklı bulduklarını” söylüyor.

Ortada gerçekten de çok tuhaf bir durum hatta suçlama var ve dolayısıyla şu soruyu sormam gerekiyor: Bakanlık yetkilileri (“Yetkili” kelimesinin altını çiziyorum.) analiz yönteminin yanlış olduğunu söylüyorlarsa yöntemi değiştirme yetkisine sahip oldukları hâlde niçin değiştirmiyorlar?

Firma sahibinin şu sözlerine ise itirazım var:

“DNA analizinde bulaşıklık her zaman çıkabilir. Analizi yapan görevli, iyi temizlik yapmadıysa bulaşıklık çıkabilir. Hatta sabah kahvaltıda inek peyniri yediyse onun parmağından bile bulaşıklık riski yüksek. Yani ürünün içinde ne miktarda olduğuna değil, DNA’sına bakarsanız bulaşıklık çıkabilir. Biz miktar tespiti ile analiz yapılmasını istiyoruz.”

Bu görüşe niye katılmıyorum?

Şahit numune işte tam da bu sebeple alınıyor. Hatta “işletmecinin talep etmesi hâlinde” üçüncü takım numune işletmeye bırakılıyor. İlk analize itiraz edilirse şahit numunelere bakılıyor. Firmanın itirazında ise şahit numunelerden bahsedilmiyor.

Ayrıca “analizi yapan görevlinin yeterince temizlik yapmadığı, kahvaltıda peyniri eliyle yedikten sonra elini de yıkamadığının” ima edilmesi şık olmamış. Firma sahibi, bu şüphelerini açtıkları itiraz davasında da belirtti mi çok merak ediyorum.

Cezalar caydırıcı değil

Bunları yazmadan önce birçok insana ifşa listesi yayınlanması hakkında ne düşündüklerini sordum. Onlar da benim gibi yayınlanmasının doğru olduğunu fakat bu uygulamanın pek caydırıcı olmadığını düşünüyorlar.

Ne cevap vereceklerini bildiğim hâlde “Niye caydırıcı değil?” diye de sordum.

“Çünkü cezalar az.” dediler.

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli de cezaların caydırıcı olmadığından şikâyetçi ve artırılmasını sağlayacak yeni mevzuatın görüşe açıldığını duyurdu. Ömrüm taslak okumakla ve taslakların bilmem kaçıncı defa değiştiğini görmekle geçtiği için kendisine peşinen teşekkür etmiyorum fakat düşüncelerini açıkça ortaya koyarak cezaların caydırıcı seviyeye çıkarılması konusunda tarafını açıkça belli ettiği için teşekkür ediyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz