Ekonomide “Yapısal Dönüşüm Adımları” üzerine bir değerlendirme

0
1934
Ali Osman Mola
Ali Osman Mola / [email protected]

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, “Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları 2019” adını verdikleri yeni ekonomik yol haritasını 10 Nisan’da açıkladı.

Herkes gibi merakla beklediğim ve bu haftanın makalesini bu yol haritasına ayırmaya karar verdiğim için Bakan Albayrak’ı dikkatle dinledim.

Tam konuşması sona ermişti ki telefonum çaldı. Arayan bir arkadaşımdı. “Açıklamaları dinlemişsindir nasıl olsa. Ne düşünüyorsun? Telefonumun sesini açıyorum.” dedi. Anlaşılan yalnız değildi.

Doğrudan konuya girdim ve “Hiçbir şey anlamadım!” dedim.

Şaşırdığı belli oluyordu.

“Yapacağız, edeceğize devam ediyorlar. Ortada somut bir plan program yok.” diye devam ettim.

Bu minval üzere birkaç cümle daha konuştuktan sonra, Bakan’ın açıklamaları ile ilgili başkaca söyleyeceğim olmadığından veya belki de açıklamaların ben de yarattığı hayal kırıklığını henüz üzerimden atamadığımdan, görüşmeyi sonlandırdık.

Gerçekten de canım fena halde sıkılmıştı. Ben bir şey anlayamamıştım ama “Belki başkaları farklı bir şeyler söyler.” diye düşündüm. Birçok ekonomi uzmanını ve çeşitli sektörlerin temsilcilerini dinledim.

Bir örnek:

Konu; sigortacılık, Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ve kıdem tazminatı tartışmaları. Sunucu, Türkiye’nin en büyük sigorta şirketinin tepe yöneticilerinden birine Bakan’ın “Vatandaştan yapılan kesintilerin tamamının bir fonda toplanacağı, çalıştırılacağı ve bu işten herkesin çok kârlı çıkacağı” şeklinde özetlenebilecek açıklamasını yorumlamasını istiyor.

Cevap:

“Sayın Bakan’ın söylediklerini hep beraber dinledik. Siz ne anladıysanız ben de onu anladım.”

Konuşma tahmin yürütmelerle devam etti:

“Şunu kastetmiş olabilir, bunu kastetmiş olabilir…”

Diğer bütün yorumcular da Bakan Albayrak’ın açıklamalarının bütününe aynı şekilde yaklaştılar yani tahmin yürütmekten öteye geçemediler.

Niçin böyle oldu?

Böyle oldu çünkü sorumluluk mevkisindeki insanlar kamuoyuna yine dört başı mamur plan ve programlar sunmak yerine mavi boncuk dağıttılar, dağıtmaya devam ediyorlar; dilek ve temenni cümleleri kurdular, kurmayı sürdürüyorlar. Yuvarlak laflar ve taahhütlerden vazgeçmiyorlar. Ne sözlerde ne yapılanlarda ne de yapılacağı söylenenlerde bir netlik, somutluk, şeffaflık var.

Açıkladıkları bütün ekonomik programların sonunda iş gelip şu noktaya dayanıyor:

“Merak etmeyin. Halledeceğiz.”

Yol haritasının değerlendirmesi

Yukarıda da anlattığım gibi Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı yol haritası benim beklentilerimi karşılamıyor. Niçin karşılamadığını onun sunumundan alıntılarla somutlaştırayım:

1. “Reform alanlarının başında finansal sektör geliyor. Finansal sektör altındaki ilk alan da bankacılık sektörü olacak. (Bankaların borç ve alacak rakamlarını verdikten sonra) (…) … tahsili gecikmiş borcu bulunan işletmelerin büyük çoğunluğunun faaliyetlerine devam ediyor olması ve tahsili gecikmiş alacakların, bankacılık sektörümüz için bir risk oluşturmayacağını öngörüyoruz ancak sektörümüzün daha dirençli hâle getirilmesini ve sermaye yeterlilik oranlarının güçlendirilmesini öngörüyoruz. (…) İlk adımımız kamu bankalarımızın sermayelerini güçlendirmek için olacak. Hazine ve Maliye Bakanlığı, ihraç edeceği 28 milyar TL’lik İkrazen Özel Tertip Devlet İç Borçlanma Senetlerini kamu bankalarına verecektir.”

Bakan’a göre bankalarımız risk altında değil. Özel sektörün durumu da kötü sayılmaz. Böyleyse eğer, neden bankalar özel sektöre borç vermiyorlar? Diğer taraftan devlet, niçin kendi bankalarına 28 milyar TL kredi açıyor? Özel bankaları güçlendirmek için düşündüğünüz formül ne?

Sadece son soruya cevap bulabildim:

“Özel bankaların sermayelerini güçlendirmek için 2018 yılı kârlarının dağıtılmaması ve buna benzer bir dizi adımı içeren stratejinin devamlılığını sağlayacağız.”

Kâr payı dağıtılmaması yeni bir uygulama değil ki! Hatta Türkiye’deki şirketler kâr payı dağıtırsa şaşırırım. Dağıttıkları zaman da paylar daima enflasyonun epeyce altında kalır nedense?

Buraya kadar anladık. Peki, “Kâr payı dağıtılmamasına benzer bir dizi adım içeren strateji” ne demek, hangi adımlardan bahsediliyor? Bilen var mı? Bir tahmini olan var mı? Keşke Bakan’a sorma imkânımız olsa… Ne cevap vereceğini gerçekten merak ediyorum.

Bitmedi…

Bakan Albayrak, “Özel bankalarımız yeniden sermayelendirme planlarını halihazırda yürütüyorlar. İhtiyaç halinde bu planlamalar doğrultusunda sermayelendirmelerini yapacaklar ve yapmaya da başladılar.” da diyor.

Sermaye arttırmaları gerektiğini biliyoruz da bunu nasıl yapacaklarını bilmiyoruz. Özellikle hazineden, dolayısıyla vatandaşın cebinden ne kadar çıkacağını bilmiyoruz.

2. “Konkordato ve kredi yapılandırma meselesini, çok daha iyi, herkesin çıkarına olan yeni bir yasal çerçeve ile ele alacağız. Yeni yasal çerçeve ile yeniden yapılandırma ve alacak tahsil süreçlerini hızlandıracak, özellikle, borç ödeme kabiliyetini yitirmiş şirketlerin hızlı şekilde tasfiyesini sağlayacak bir çerçeve oluşturacağız.”

Aylardır piyasaların beklediği haberlerin belki de en önemlisi bu fakat hâlâ ne yapılacağı hakkında bilgi yok. “Yeni yasal çerçeve” ile yeni bir kanun çıkarılacağı mı kastediliyor? Böyleyse bu kanunun içinde neler olacak? Kimlerin kredileri yapılandıracak, kimlerin batmasına müsaade edilecek? Yapılandırma ve iflaslar sürecinde devlet, özel bankalara destek verecek mi, verecekse ne oranda verecek?

Soruları arttırabiliriz.

Ben şimdilik “Herkesin çıkarına” bir şeyler yapmaya çalışırken herkesin zararına bir noktaya geleceğimiz konusunda uyarı görevimi yapıyorum. Kriz anlarında herkesin çıkarını korumak mümkün değildir.

3. “Mali sistemin gözetim ve denetiminin güçlendirilmesi ve veriye dayalı iktisadi politikalar geliştirilmesi amacıyla Ulusal Veri Merkezini kuracağız.”

Cümledeki en önemli kelime “kuracağız” kelimesi çünkü Bakan Albayrak diyor ki: “Bu merkez ile risk ve potansiyellerin çok daha erken ve etkili analiz edilmesi sağlanacak.”

Madem “Ulusal Veri Merkezi” bu kadar önemli, niçin bu güne kadar kurmadınız? Kurulması için daha ne kadar bekleyeceğiz?

Asıl soru ise şu: Türkiye’de mali sistemi gözetleyen ve denetleyen kurumlar yok muydu da Ulusal Veri Merkezine ihtiyaç hissettiniz?

Var: Merkez Bankası (MB), Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK). Yeni Merkez kurulduğunda bunların işlevleri ne olacak?

Bu soruları soruyorum çünkü şirket kurtarma operasyonları başta olmak üzere açıklanan programların dayanağı yapılan bütün veriler MB, SPK ve BDDK’dan temin edildi. Ulusal Veri Merkezi kurma kararına ve kararın sebebine bakıldığında hâlihazırdaki verilerin sağlıklı olmadığı kanaati oluşur ki bu da açıklanan programların inandırıcılığına gölge düşürür.

İktidar, benzer uygulamaları daha önce “Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi” eliyle yapmıştı. Türkiye İstatistik Kurumunu (TÜİK) Komiteden çıkardılar, yerine Veri Toplama Komitesi adı altında bir yapı oluşturmaya çalıştılar. Aradan yaklaşık 2,5 yıl geçti. Okuyanlar hatırlayacaktır: “Gıda Komitesi ne iş yapar?” başlık bir makale kaleme almış, varlık sebebi veri toplamak ve analiz etmek olan TÜİK’in devre dışı bırakılmasına karşı çıkmıştım. Sonuçta biz haklı çıktık.

Ben, devletin bir sürü kurumu varken aynı işler için sürekli yeni kurum ve kuruluşlar oluşturulması ve bunların da kurtarıcı olarak görülmesi anlayışına temelden karşıyım.

4. “Bankalar Birliği öncülüğünde, kamunun olmadığı bir yapıda, buranın altını çiziyorum, kamu yok, Enerji ve inşaat gibi NPL’ler noktasında önem teşkil eden iki sektörde, sorunlu varlıkların borç-hisse takası ile dışarı çıkaracak ve bankalarımızın bilançolarını daha iyi bir hale getireceğiz. Bunun için Enerji Girişim Sermaye Fonu ve Gayrimenkul Fonu kurulmasını gündeme aldık. Bu yeni finansal model ile sorunlu varlıkların ayrılıp, bankaların, yerli ve yabancı yatırımcıların iştirak edebileceği fonlarla yönetilmesini sağlayacağız.”

Önce bir tespit yapalım:

Plansızca desteklenen enerji ve inşaat sektörü başımızı en fazla ağrıtacak sektörler. Hükûmetin en fazla övündüğü iki büyük sektör, iki büyük bela hâline gelmiş durumda. Konuşmada, bu iki sektörün adı, bu yüzden özellikle zikrediliyor.

Gelelim Bakan Albayrak’ın cümlelerinin tercümesine:

Bankaların, enerji ve inşaat şirketlerine verdikleri kredilerin önemli bir kısmını geri alamayacakları kesinleşti (Geri ödenemeyecek borçların miktarını bilmiyoruz çünkü rakamları açıklamıyorlar.). Bankaları bu durumdan kurtarmak için Enerji Girişim Sermaye Fonu ve Gayrimenkul Fonu adı altında iki fon kurulacakmış. Borçlu şirketlerin hisseleri, borçları oranında bu fonlara aktarılacak, sonra da hisseleri almak isteyen yerli ve yabancı yatırımcılara satılacakmış.

Albayrak’ın söyledikleri içindeki “borç-hisse takası” ifadesine dikkatinizi çekiyorum. Borçlu reel sektör şirketleri, alacaklı da bankalar olduğuna göre bankalar batmış şirketlerin hisselerini devralacak demektir. Bu devralmanın bankaların bilançolarını “reel olarak” daha iyi hâle getirebilmesi için devralınan hisselerin bir değerinin olması gerekir. İşte bu noktada fonlar devreye giriyor. Giriyor da nasıl?

Bu değersiz hisseler ister bankaların üzerinde olsun, ister fonlara devredilsin “değerlerinde (değersizliklerinde)” bir değişiklik olmayacağına göre nasıl olacak da bankaların bilançolarını daha iyi duruma getirecek? Bakan Albayrak’ın ısrarla “Oluşturulacak yapıda kamu yok.” dediğine göre fonlar ne işe yarayacak. Sonra? Sonra, yerli ve yabancı yatırımcıların bu hisselere yatırım yapması beklenecek. Siz olsanız böyle hisselere yatırım yapar mısınız?

Hepsi bir tarafa, her ne yapılacaksa çabuk yapılmalı.

5. “Finansal sektör başlığında hayata geçireceğimiz reform alanlarından bir diğeri de ‘tasarruf ve sigorta’ alanı. Bu dönem etkin ve sağlıklı bir tasarruf sistemi oluşturmayı çok ama çok önemli görüyoruz. Devletten başlayarak bireye kadar her alanda tasarrufları önceliklendirmemiz gerektiğine inanıyoruz.”

Her “tasarruf” denildiğinde hatırıma “al, sat; ekonomi canlansın” kampanyaları geliyor. Bu kampanyalarla vatandaşı gırtlağına kadar borçlandıranlar, şimdi vatandaşa “Tasarruf yapın. Yapmazsanız biz zorla yaptırırız.” diyorlar. Zorla yaptırmanın adı “Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi”.

Tasarrufun önemini bilmiyor olmamız düşünülemez elbette fakat şu anda televizyon ekranlarından bant halinde şu veriler geçiyor: TÜİK, işsizlik verilerini açıkladı. İşsiz sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 259 bin kişi artarak 4 milyon 668 bin kişi oldu. İşsizlik oranı 3,9 puanlık artış ile yüzde 14,7 oldu. Genç nüfusta işsizlik oranı 6,8 puanlık artışla yüzde 26,7 oldu.

Bütün bu rakamlar, devletin son birkaç aydır bütün sektörlere doğrudan, KVD ve ÖTV indirimi yoluyla verdiği devasa desteklere rağmen ortaya çıktı. İşsizlerin yanında çalışıyor görünen fakat maaşını alamayan ya da bir miktarını alabilen çok sayıda çalışan da var.

Peki, vatandaştan zorla kesilen paralarla ne yapılacak? Şirketlere kredi olarak verilecekmiş ve böylece yabancının kredisine ihtiyacımız kalmayacakmış. Vatandaş ise emekli olduğunda ek gelire kavuşacakmış. Tamam da niçin bu işin nasıl başarılacağı ile ilgili tek kelime detay yok?

Tabii bunları gerçekleştirmek için yeni mevzuat oluşturmak, yeni fonlar kurmak gerekecek. Ayrıca, Sigortacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu ile Millî Reasurans Şirketi kurulacak.

6. “Bir diğer yapısal adımımız, sağlıklı ve sürdürülebilir büyümenin dayanağı olan ihracat ve katma değerli ürün üretimini, yerlileştirmeyi sağlayan sektörlerin kredi arzından daha fazla yararlanmasını sağlamak olacak.”

Bu kapsamda bir de kurul oluşturulacakmış.

Hafızanızı yoklayın lütfen! Yıllardır şu üç hedefi yönetenlerimizden duymadığınız gün, hatta saat var mı: ihracat, katma değerli ürün üretimi ve yerlileşme.

Şimdi yine aynı nakarat!..

Eleştiriyor olmakla birlikte, 7 sektörün öncelikli stratejik sektörler olarak belirlenmiş olmasını bir gelişme olarak önemsiyorum: enerji, maden, petrokimya, turizm, bilişim, otomotiv ve ilaç sanayileri.

Otomotivin öncelikli sektörler arasına alınmasını doğru bulmuyorum, yerini “tarım” almalı. Bilhassa enerji desteklerine açıklık getirilmeli (Plansız destekler sebebiyle enerji sektörü zorda. Bakınız: 4. madde.).

7. “Finansal sektördeki atacağımız adımların son başlığı reel sektör olacak. Ağustos ayında yaşadığımız türbülans reel sektörümüzü, dolaylı olarak da bankacılık sektörümüzü etkiledi. Finansal sektörün daha sağlıklı işleyişini sağlamak için reel sektör alanında da bazı adımlar atacağız. BDDK 2019 başında 500 milyon ve üzeri riski bulunan gruplar için bir düzenleme hayata geçirmişti. Bunu bir adım ileriye taşıyoruz. Bankacılık sektöründe toplam 100 milyon TL ve üzeri riski olan şirketlerin, mali yılın kapanmasının ardından 120 gün içerisinde bankalarına bağımsız denetimden geçmiş finansal tablolarını ve borç ödeme kapasitesi, likidite riski, kur riski, ve karlılık gibi unsurları da içeren bir mali denetim raporu sunmak zorunda olacak. Aksi halde sektörden ek kredi alamayacak.” 

Bu cümlelerden anladığım şu:

Bankalar, krize kadar önüne gelene kredi verdi. Biz seyrettik.

Yorumum ise şu:

Verilen ve geri alınamayan kredileri hep birlikte ödeyeceğiz. Hâlihazırda başkalarının ödemediği elektrik faturalarını ödemeye devam ettiğimiz için alışkınız zaten!

Unutmadan… Bir de Ulusal Kredi Derecelendirme Kuruluşu kuracakmışız. Standard&Poors, Moody’s ve JP Morgan işte şimdi yandılar (!).

8. “Gıda enflasyonu ile mücadele için en önemli yapısal reformumuz “Tarımda Millî Birlik Projesi” olacak. Tarım ve Orman Bakanlığımız tarafından çalışılan bu kapsamlı strateji mayıs ayında kamuoyuna açıklanacak.”

Tarımda Millî Birlik Projesi, Millî Tarım Projesi’nin yeni adı. Millî Tarım Projesi, yıllar önce Faruk Çelik’in bakanlığı sırasında yine “en önemli yapısal reform” olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım’ın da katılımıyla Külliye’de açıklanmıştı ve ben de hararetle desteklemiştim. Millî Tarım Projesi başlığıyla yazdığım makale ise 25 bin civarında beğeni almıştı.

Aradan yıllar geçti. Millîlik adına tek adım bile atılmadı. Varsa yoksa ithalat. Geldiğimiz noktaya bakar mısınız? Gıda enflasyonu almış başını gidiyor. Tehditler, suçlamalar, baskınlar, tanzim satışlar derken bütün bu hengâme arasında Millî Tarım Projesi’nin adı Tarımda Millî Birlik Projesi olarak değiştirildi ve yeni bir şeymiş gibi önümüze kondu.

Proje’nin içeriği hakkında da bilgi sahibi değiliz. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından kapsamlı bir strateji çalışılıyormuş ve Mayıs ayında kamuoyuna açıklanacakmış.

Umarım her ürüne para dağıtmak yerine, öncelikli ürünleri seçip onları desteklerler. Umarım planlı üretime geçmeyi başarabiliriz. Umut işte!..

9. “Özellikle mevsimsel dalgalanmalarla enflasyonla mücadelede önemli yer tutan taze meyve sebze pazarında dengeleyici unsur olması amacıyla Tarım Kredi Kooperatifi ortaklığıyla Sera AŞ kurulacak. Sera AŞ bünyesinde 2019 yılında ilk etapta 2 bin hektar teknolojik sera inşa edilecek. Orta vadede 5 bin hektar üretim alanına ulaşılırken uzun vadede örtü altı sebze üretiminin yüzde 25’inin karşılanması hedeflenecek.”

“Devlet bu işlerle uğraşmaz.” diyerek elde ne var ne yok satan yönetenlerimiz, devlet çiftliklerinin önemli bir kısmını da özel sektöre kiraladıkları gibi daha birkaç ay evvel, bugünkü Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli, devlet arazilerinin kiraya verileceğini defalarca tekrar etmiş ve bu uygulama ile tarımsal üretimimizin artacağını, gıda enflasyonunun düşeceğini iddia etmişti. Şimdi ise devlet sera inşa etmeye karar vermişler. Buralarda yetiştirecekleri sebzelerle enflasyonu düşüreceklermiş.

Ne diyeyim: Allah, akıl fikir versin.

10. “Verilecek desteklerle 47 milyon olan küçükbaş hayvan varlığımız, 4 yıl içinde 100 milyona yükseltilecektir.”

Nasıl? Nasıl? Nasıl?

Başarılamaz mı? Başarılır. Başarılır ama nasıl?

On yedi yıldır yaptıklarınızdan farklı ne yapacaksınız da bunu başaracaksınız? Duymak istediğim bu.

11. “Hal Yasası kapsamında üretici kooperatiflerinin haller içerisindeki payının artırılması hedeflenerek toptan, perakende ve lojistik alanlarında daha rekabetçi bir yapının oluşturulmasını sağlayacağız. Bu kapsamda tarladan sofraya daha kısa, daha etkin, daha rekabetçi ve daha denetlenebilir bir değer zinciri oluşturacağız. Ayrıca, üretimde rekabeti, toptan, perakende ve lojistikte denetim ve gözetimi sağlayacak bir regülasyon çerçevesi de devreye alacağız.”

Yeni Hal Yasası hakkındaki düşüncelerimi, yetkililerin kamuoyu ile paylaştıkları üzerinden defalarca yazdım. Yukarıdaki hedeflerden sadece son cümledeki hedefler gerçekleştirilebilir.  Bu hedefi gerçekleştirmek için de Yeni Hal Yasası’na ihtiyaç yoktur.

Yeni Hal Yasası’nın gıda enflasyonuna çare olacağı beklentisi ise gerçekleşmeyecek bir beklentidir. Çözüm, tarım girdilerinin dışa bağımlılıktan kurtarılmasıdır.

12. “Bütçe hedeflerini tutturacak tasarruf adımlarımız devam edecek.”

Ben, “…devam edecek.” kısmına takıldım çünkü seçim döneminde tasarruf yapılmadı, tersine kesenin ağzı açıldı.

Merkezi yönetim bütçesinin Mart ayında 24,5 milyar TL açık vermesini bile görmezden gelebilirim. Asıl sorun yeni başlıyor çünkü iç piyasadaki daralmaya bağlı olarak devletin gelirlerinin düşeceği aşikâr. Bir defaya mahsus toplanan paralar (paralı askerlik, imar affı vs.) artık toplanamayacak. Şirket yapılandırılmalarının devletin kasasına ne kadar yük getireceğini de henüz bilmiyoruz.

Bir bütün olarak bakılığında devletin acilen ve önemli miktarlarda tasarruf yapması şart. Umutlu değilim fakat inşallah bugünden sonra tasarrufa önem verilir.

13.  “Yüksek gelir gruplarının daha adil vergilendirilmesini sağlayacak ve enflasyona etkisi minimumda olacak bazı adımları atmak da projeksiyonlarımız arasında, önümüzdeki süreçte hayat geçirilecek.”

Eğer bu cümle ile “Zenginden daha fazla vergi alınacak.” denilmek isteniyorsa gerçekten çok gereksiz ve bu program içinde yer almaması gereken bir cümle olarak yorumluyorum. Tribünlere oynamanın zamanı değil, gerçekçi olma zamanı. Diğer taraftan “Keşke.” demekten de kendimi alamayacağım.

“Dolaylı vergileri azaltıp, dolaysız vergileri artırarak verginin daha da fazla tabana yayılmasını sağlayacağız.” cümlesini ise anlayamadım. “Yüksek gelir gruplarının daha adil vergilendirilmesi” ile “dolaysız vergilerin artırılması” birbirinin zıddı iki uygulama olur diye düşünüyorum. Belki de ben anlayamamışımdır.

Ayrıca hazinenin dolaylı vergilerin azaltılmasını kaldırabileceğini düşünmüyorum. Belki yıllar yıllar sonra.

Vergi Dönüşüm Reformları başlığı altında konu edilen “kayıt dışı ile mücadele” konusunu ise sıradanlaştığı için dikkate almıyorum. Buradan ekonomiye bir katkı olmayacaktır. Hatta kriz sonlanmadan yapılacak aşırı baskılar, işsizlik ve dolaylı vergiler üzerinde olumsuz etki bile yapabilir.

14. Bakan Albayrak’ın, “iş yapma kolaylığı istikametinde yeni adımlar atılacağını” taahhüt etmesini memnuniyetle karşılıyorum.

15. “Turizm Master Planı ile 4 yıl içerisinde 70 milyon turist, 70 milyar dolar turizm gelirine ulaşma hedefi gerçekleştirilecek.”

Yeni Ekonomik Program açıklandıktan sonra da yazmıştım. Buna umut bağlamayın lütfen. Niye? Çünkü esas aldığınız rakamlar 2018 rakamları. Doğru, 2018’de turist sayısında çok önemli bir artış meydana geldi ama bu artış dövizdeki anormal yükselişe bağlıydı. Dolayısıyla hesabınızı 2017’ye göre yapmalıydınız. Diğer taraftan hedefleriniz tutabilir de fakat tutması için doların tekrar 7 TL civarına gelmesi gerekir ki -Allah korusun- bu durumda 70 milyon kişi gelse ne olur, 80 milyon kişi gelse ne olur!

16. “Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla yeni Sosyal Güvenlik Reformu paketini bu yıl içerisinde açıklayacak ve uygulamaya alacak.”

Bekliyoruz efendim.

17. Lojistik Master Planı, İhracat Master Planı, Sanayi Yerlileştirme Programı, Turizm Master Planı, İstihdam Bazlı Eğitim Planlaması gibi reformlar daha sonra açıklanacağı için sadece adlarını biliyoruz.

Onları da bekliyoruz efendim.

Sonuç

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, hafta içinde, kredi bulmak ve Türkiye’ye yatırım yapmalarını sağlamak amacıyla ABD’li fon ve finans kuruluşlarının yöneticileri ile kredi derecelendirme kuruluşlarının yetkililerine yukarıda kısaltarak anlatmaya çalıştığım “Yeni Ekonomi Programı Yapısal Dönüşüm Adımları 2019″u anlattı.

Güven verebildi mi, onları ikna edebildi mi bilemiyorum. Yakında anlarız.

Ve diyorum ki:

Önce kendi vatandaşınıza güven verin, önce kendi vatandaşınızı ikna edin. İkna edin ki döviz almaktan vazgeçsinler. Onlar almaya devam ettiği müddetçe siz bu işin içinden çıkamazsınız.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz